12 Ekim 2009 Pazartesi

Taksi Meselesi

Sizleri bilemiyorum ben çeşitli "taksi" içerikli mevzularda taksicilere hak vermiyorum. Bana kızacaklardır, kusura bakmasınlar, ben de onlara kızıyorum ve mümkün mertebe taksiye binmiyorum, metro ve otobüs kullanıyorum, gidecegim yer yakınsa yürüyorum...

1- Hava koşulları ne olursa olsun, gideceginiz yeri beğenmeyip sizi almayan (ıssız bir yerde ya da eli kolu dolu ya da yorgunluktan hastalıktan sürünüyor bile olsanız) ya da binmiş bile olsanız sizi indiren onlar. (Dünyanın neresinde böyle bir keyfilik var?)

2- Yer yakın diye yine almayan, indiren ya da söylenenler onlar... İşi var diye şükretmeyen bir grup bunlar. Kar kış yağmur soğukta sıcacık arabada gez, müzik dinle. İş bulamazsam (özel) şoförlük yaparım diye aileme hep söylerim, ben sıkılmam trafikten çünkü....

3- Gitmek istediğiniz en beylik, bilindik caddeleri, sokakları bilmezler. Yol boyu direktif verip duracaksın. Sırtını yaslayıp rahat rahat oturup gitmek söz konusu değil: "Saga dön. Kavşaktan sola dön... " gibi konuş dur takside... beni en sıkan kısmı işin...

4- Gece tarifesi ne demekti? Gece benzin daha mı pahalı??? Bunun mantığı neydi?

5- Kuru, güneşli havada trafikteki arabaların yarısından çoğu sarı... yollar bunlarla dolu. Durmaları gerektiğinde de sağa yanaşma yok. Haşa, racona uymaz... ya da sağa yanaşmak çok zor.... Yol ortasında dur, yayaları ve diğer arabaları engelle... Trafik sıkışıklığına katkı, ama buna mukabil

6- Azıcık yağmur, kar çiselese ara ki taksi bulasın! :( Böyle bir keyfilik, istediğin zaman mesaiye son vermek, hangi meslekte var?
Peki.. hiç bir iş kolunda olmayan bu rahatlık, gevşeklik, işi bilmeden işi ifa etmeye kalkışma (yolları bilmeme, sinyal vermeme, vb...) neden? Ve de son günlerde "korsan hayır" dedikçe taksiciler, çok merak etmeye başladım: her alanda istenen, teşvik edilen rekabet, neden taksicilik alanında yok??? (evet pek çok alanda; kitap, müzik, yazılım... korsana hayır, sanata, emeğe, saygı!) Bana göre rekabetin tam da olması gereken bir alan ulaşım alanı. Bu olsa, fiyatlar düşüp takisiciler daha özenli olmaz mı?! "Yok oraya gitmem, buraya gitmem" demekten vaz geçmezler mi??? Caddeleri, sokakları ve büyük binaların, kurumların yerlerini öğrenmezler mi? Yağmurda karda yok olmak yerine çalışmaya devam etmezler mi? Korsan meselesi açılınca diyorlar ki biz milyonlarca lira plaka parası, vergi veriyoruz.  E peki neden müşteri almıyor ama boş boş geziyorsunuz? (Bu arada, korsan taksiye binen biri değilim).

1 Nisan 2009 Çarşamba

Bizim kuşağın yaşamı böye geçti.... :(


Bütün hayatım, yolsuzluklar, geri gitmeler ve mantıksızlıklar içinde debelenen bir ülkede geçti:(

Oğlum doğdundan beri ise, yaşamakta olduğum İstanbul ve doğduğum büyüdüğüm şehir olan Ankara Büyükşehir Belediyelerinde AKP zihniyeti var.

Benim çocukluğumun, gençliğimin, eğitimli, kültürlü, aydın, Atatürkçü Ankarası NASIL bu hale geldi :( Nasıl?... Kabullenmek zor... Ankara'ya yirmi yılda sadece bir iki kere gelmiş (bir 5 sene önce bir sınva için günü birlikti) ve dayanamamış; İstanbul'dan hep nostalji ile anımsadığım şewhrimden adeta göz yaşalı içinde kaçmıştım. Karşıdan karşıya geçilemeyen bir Kızılay, kaba saba demir zincirler, sular... niş bir görüntü... Zihniyetleri elbette incelik, zerafet, estetik içermiyor. Yok bu kavramlar akıl, zihin ve ruhlarında.. :( ODTÜ'ye kadar olan yol uçuşan kağıt, naylon torba, pet şişe vb çöpten geçilmiyor... berbat ve devasa bir şantiye görüntüsü... Hala öyle mi?

Tüm Türkiye'de AKP'ye oy vermiş kentler kıyı kesimlere, İstanbul'da AKP'nin kazandığı ilçelerde oturanlar CHP'li ilçelere bakıp "yaa bunların evleri, binaları, yolları, kaldırımları, parkları çok daha güzel, sokaları temiz, bizimkilerden çok farklı, demek ki bir yanlışlık var" demezler mi?? Farkı göremiyorlar mı? Anlaşılan o ki "farkı görebilmek, farkındalık" da önemli bir beceri...

Bir gazeteci de çıkıp demiş ki "Eğitim sistemi bozuk ki eğitimli kesimler AKP'ye oyu vermiyor" Tebrikler. Bu kadar mantık dışı, akılcılıktan uzak bir çıkarım yapılabilir! Yazık o kafaya. Evet eğitim sistemi bozuk. Çağa uygun, aydınlık, bilimsel olsa böyle olmayacak zaten! "

Seçim sistemini kabullenmek de zor... Bir tek oy bile fazla alan belediye başkanlığını kazanıyor.... Diyelim yüzde 30 almış, kalan yüzde 70 onu istemiyor; farklı partilere oy vermişler.. ama 30 alan herkesi idare ediyor....

Sonra... oylar nasıl kaybolur??? Sorumlusu sandık başkanı değil mi? Kayboluyorsa o kişi hakkında takibat açılmaz mı? Ona sorulmaz mı? Öyle şeyler yaşanıyor ki ülkemizde insanın aklı almıyor... Bu kişiler nasıl bu kadar rahatlar ki sandığı çalınıyor, oy çalınıyor, yakılıyor ama rahat rahat geziniyorlar etrafta... hakikaten akla ziyan.

Görünen o ki benim dönemim farklı hiç bir şey göremeyecek... :( :( :(

28 Mart 2009 Cumartesi

Helikopter kazası: Bizim Habercilerimiz

27 mart 2009
Artık dayanamadım yazmak istedim... Tv kanallarını kumandanın ileri tuşuyla geziyorum. Alt yazılar şöyle:
Kurtulan yok
3 ceset bulundu, 3 kişi sağ
4 ceset, 2 kişi sağ
5 ceset bulundu.

Az sonra Sn. Yazıcıoğlu vefat etti. Bir diğeri, "Yazıcıoğlu kayıp"...

Gelişmiş ülkelerde böyle oluyor mudur? Sanmıyorum. Oralarda yetkili tek bir merci yapıyor bu tip açıklamaları...Belirli bir kanalı değil eleştirmiyorum. Doğrulanmamış "haber" veren hepsini eleştiriyorum. Ve çok garipsiyorum. Habercilik böyle bir meslek midir? Diyecekler ki "halkı bilgilendirmeye çalışıyoruz". Hayır. Yaptığınız bu değil. Doğrulanmamış haber/bilgi halka sunularak habercilik mi yapılır? Ben habercilik konusunda eğitim almış biri değilim. Birisi beni ve herkesi bilgilendirirse sevinirim. Habercilik, onun bunun verdiği, teyit edilmemiş, olasılıkla doğru olmayan bilgileri doğru ve kesin gibi sunmak mıdır? bir acele telaş... saat doldurmak, izleyici toplamak için???

Şu da çok traji-komikti... Bizim mantık silsilemizi gösteriyor... Biri spikerle de telefonda konuştuğu kişi arasında şu diyalog geçiyor..
- Bu verdiğiniz bilgi doğru mu?
- Evet kesinlikle doğru. Ama teyit edilmedi...... !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Yorum yapmama hiç gerek yok, tv başındaki herkes her gün bunlara tanık oluyor. Uçak kazasına da aynı şey oldu. Hollandayı çok eleştirdik ama ölüler yaralılar sağlar tam olarak tespit edilmeden kimlikleri belirlenmeden tek bir açıklama yapmadılar... Yabancı ülkeleri habire "örnek" alıyoruz; iyi taraflarını alalım....

Şunu da eklemek istiyorum. Son derece rahatsızlık verici bir kadın spiker, değerli bir konuğunun (emekli hava kontrolörü imiş) SÜREKLİ sözünü kesiyor. Bu kişi hep bunu yapıyor... O konuğu neden çağırdınız o zaman? Bu kadını gördüğümde zaplıyorum.. ben onun söz kesme iticiliğini değil o değerli konuğun bir uzman olarak verdiği doğru geçerli tam da konuya istinaden verdiği bilgileri açıklamaları duymak istiyorum ki kadının sorduğu soruya cevap veriyor uzman, konuyu saptırmadan, uzatmadan, alaksız şeyler anlatmadan... Spiker sorduğu soruya verilen cevabı dinlemeden aklına esiyor hemen başka birşey sormak üzere konuğun lafını kesiyor... Bu nasıl bir programcılık ve nasıl bir -kusura bakılmasın- terbiye?

Filiz Eyüboğlu

4 Şubat 2009 Çarşamba

Cep Telefonuyla Gelen İletişimsizlik: İnsanı Yok Sayan Davranış

Önce cep telefonlarının, daha sonra arayan numaraların görülebildiği sabit telefonların ortaya çıkmasıyla insanlar bazı telefonları açmaz oldular. Bir kadının bir kadın arkadaşının telefonunu açmaması pek beklenemez. O anda feci yoğun değilse... ya da trafikte değilse... Zaten açamasa bile sonra muhakkak geri döner, arar. Aynısı erkek - erkek ilişkisinde de geçerli olsa gerektir. İş ilişkisi oldugunda da evet zaman zaman açmayabilir insanlar (arayan alıcı falansa!!:)) Ama arayan şirket cep telefonu olasılıkla sizin cep telefonunuzda kayıtlı olmadığı için, arayan numarayı tanıyıp da açmama durumu pek olamaz.

Benim kendi deneyimlerim ve kadın arkadaşlarımın deneyimleri, erkeklerin bir zaman, hatta çok yakın zamanda, hatta dün ilişkilerinin olduğu kadın/sevgili aradığı zaman eğer artık kadından "sıkıldılarsa"- telefonu açmama . yönünde... Bu artık o kadar ÇOK oluyor ki bu konuda yazmak istedim.

Bu çok korkakça ve nezaket dışı bir davranış... Erkeklerin sözel yanlarının kadınlarınki kadar olmadığını beyin araştırmalardından biliyoruz. Ancak telefon açmama davranışının sözellikle hiç alakası yok. Tam bir nezaketsizlik ve saygısızlık. Artık o kişi ile görüşmek istemiyorsanız açar, bunu söylersiniz... Sessizliğe bürünerek tüm o yaşanmışlıklara ve herşeye saygısızca davranmak, ne kadar içe sinebilir?

Bu davranış biçiminin diğer ülkelerde de olup olmadığını merak ediyorum doğrusu..
Geçen (19. kasdediyorum) ve daha eski yüzyıl ilişkilerine bakıldığında (film, roman, tarihi yazılardan), bir insan diğerine ancak mektup gönderebilmekte; aynı şehirde yaşıyor bile olsalar, çünkü telefon yok... bir hizmetçi bir görevli ile mektup elden gönderiliyor... Mektubu alan kişi de bir kaç satır yazıp aynı hizmetli ile cevap gönderiyor. Bizden daha medeniler... saygılılar... Ya da kalkıyor o insana kendi gidiyor...

Giderek iletişim araçlarının sayı ve çeşidi ve sağladıkları olanaklar artmaktayken, insanlar arasında yaygınlaşan bu telefon açmama davranışı ki giderek tutum halini almakta, ilişkiye dair iki kelam edememe cesaretsizliği, iletişimi azaltıyor, çok ironik olarak. Yani, araçlar, olanaklar artıyor ama iletişim azalıyor, kopuyor..

Bir insana cevap vermediğiniz, onu yok saydığınız zaman, ona en dayanılmaz acıyı yaşatıyorsunuz. Bu, psikoloji kitaplarında yazıyor.... Bu acıyla insan daha çok arıyor, daha çok mesaj atıyor, belki bu sefer bir kelime yanıt alırım şeklinde artık tamamen mantığını kaybetmişcesine. O noktada rasyonel ve mantıklı düşünme kalmıyor gerçekten de; beynimizin ilkel kısımlarıyla arıyor, mesaj atıyoruz aklımıza mantığımıza söz geçiremeyerek... Cevap vermeme davranışına sahip dolayısıyla aslında sevgi ve saygıyı hak etmeyen kişi de olasılıkla daha çok korkma ve saklanma moduna giriyor...

Peki, tüm bu sıkınıtılara NE gerek var? Paşa paşa telefonu açıp bir kaç cümle edilse ne olur??? Herkes için daha acısız olmaz mı? Ne dersiniz?

Metrobüs: Ortadan Yarılan Otoban

E5'ten her geçişte metrobüs isimli otobüs ve onun özel yoluyla yaratılan inanılmaz çirkinliğe, kilometrelerce yol boyunca otobanı karnıyarık gibi yarıp ortasından -taa eskiden vazgeçilmiş otobüs yolunun geçirilmesine, belediyenin Istanbul'un tek ve sonsuza kadar sahibiymişcesine yarattığı ve neredeyse geri dönüşü oldukça zor çirkinliğe dayanamıyorum:( Biliyorum pek çok insanın çok işine yarıyor, Tüyap'a giderken ben de kullandım. Ama:

1- Yollar daraldı; hatta şeritler de... Sürücüler mutlaka farkındadır şerit genişliği azaldı. Dolayısıyla yan şeriteki arabalar da siz de hızlı gitme niyetindeyseniz, bu olamıyor. Dikkatli olmak gerek. Azıcık yalpalamada yandaki araca değebilirsiniz...

2- Dünyada otobanının ortasından otobüs yolu geçen bir ülke bilen var mı???

3- İnanılmaz bir görsel kirlilik. Son derece çirkin. Kilometrelerce demir... Üst geçit, üst yol, direk.... Bu çirkinlikle mi "Avrupa kültür başkenti" olunacak? O da ne demekse! İstanbul'un böyle bir betimlemeye ya da ünvana ihtiyacı mı var???

4- Cevizlibağ civarındaki "göksel daire" başka ad bulamadım. Çirkinlik ötesi bir nesne. Ve çok tehlikeli duruyor. Hem metrobüs denen otobüs hem de alttan geçen araçlar için.
5- Bir belediyeye nasıl oluyor da tüm insanlığa ait İstanbul gibi bir kenti böylesine KESİP BİÇME, mahvetme, çirkinleştirme hakkı verilebiliyor? Bu hakkı onlara kim verdi? ve kim onay verdi?

6- Dünyada ve Türkiye'de o kadar çok haksızlık, çirkinlik, yolsuzluk, dayanılmaz olay var ki zaten genelde tepkisiz bir ulus olarak artık hiç birine sesimizi çıkaramaz, sadece oturup sesizce seyreder olduk...:(

Boğaziçi köprüsünden karşıya gidip geldim bugün ve bir kez daha inanamadım kilometrelerce otobanın yarılmasına, ve kimsenin ses çıkarmamasına, ve bunu yapanların "cesaret"ine, zevksizliğine... Merak ediyor insan bunların hiç mi şehircilik, ulaşım, vb. uzmanları yok, ya da hiç mi gelişmiş ülke kentlerini incelemezler.... Buna harcayacakları çabayı yer altından gidecek raylı bir sisteme harcasalardı da tüm İstanbullular tarafından iyi duygularla anılsalardı!

16 Ocak 2009 Cuma

Sökülen sağlam kaldırımlar!!! Beşiktaş Belediyesi böyle mi oy alacak?


Çocukluğumdan beri bu ülkede bir kaldırım yapma merakı vardır. Herkes de buna aşinadır. Belediyeler hala bu şekilde oy mu alacaklarını sanıyorlar anlamak güç. Tam tersi... Beşiktaş belediyesi bir çok kişinin oyunu kaybettiğinden emin olabilir.

Beşiktaş belediyesi Levent'te kaldırımları yeniliyor... Sapasağlam kaldırımları sökerek!!! Sağlam, oturmuş, oynamayan, taşlar arasındaki çoook ince aralıklardan minik yeşilliklerin baş gösterdiği, yosunların oluştuğu... Böylece yeşilimsi bir yerde yürüyorsunuz. Şimdiki duruma baktıkça insanın içinin acıyor, isyan ediyor.. Vergilerimiz nerelere gitmekte :( Üstelik yapılanlar tasarım olarak da taş olarak da işçilik olarak da daha kötü. Tabii minik yeşillikler de gitmekte. Ağaçların etrafında da yağmur suyunu emecek toprak da bırakılmadan taşla örtüldü...

Belediyenin çağrı merkezi var. İyi hoş. Açıyorsunuz. Kayda alındığını söylüyor konuşmanın. İyi de bunu sonra kim(ler) dinliyor? nasıl bir eyleme geçiyor belli değil... Kaldırım sorusunu ve şikayetinizi söylüyorsunuz. Orada çalışanlara bunun "kentsel dönüşüm" projesi için yapıldığını söylemeleri öğretilmiş. Klişe ve mantıksız. Birincisi kentsel dönüşüm ne demek? Havalı fakat bana göre içi boş bir söylem. İkincisi ise, sağlam kaldırımlarla dönüşüm yapacağınıza daha gerekli yerlere harcayın parayı, güzellikleri sökmeyin, çirkin ve bozuk yerleri düzeltin.

Beşiktaş belediyesi gibi ilerici aydın bilgili olduğunu sandığım bir belediye son derece tepki toplamış bu yaklaşımla hakikaten bu yerel seçimlerde oy alacağını sanabiliyor mu???? 30-40 sene öncesinden kalma böyle bir yaklaşım insanlar ne kadar eğitimsiz cahil de olsa (ya da Belediye böyle sansa da) buna kanıp oy verirler mi? İnsanlar aptal mı?

Ayrıca son derece düzensiz, kalitesiz bir çalışma şekli. Bu sokaklarda zaten muazzam bir araba park sorunu var. Bordürleri sökecekleri için arabalarımızı çooook uzaklara çektik. Şimdi koca koca taşlar yolun kenarında; dolayısıyla araba park edilemiyor ama iş de yapılmıyor, orayı öylece bırakıp yan sokağa gittiler. Böyle özensiz, insanları düşünmeden yapılan bir çalışma. Pazar günü sabahın köründe ziliniz çalınıyor arabanı çek ya da akşam hava karardıktan sonra... Böyle bir taciz haftalardır. Ama iş ilerlemiyor... Dağınık, kalitesiz, verimsiz...

Ben bu gereksiz, inanılmaz derecede gereksiz ve vergilerimizin boşa harcandığı işi kınıyorum. İsmail Ünal da benden hiç bir şekilde oy alamaz. Daha pek çok kişinin de oyunu kaybetti. Levent çarşının hali de ortada zaten... Taşlardan oluşan adı "park" olan (diğer yazımda yazmıştım) "parka" bir süre sonra buralara çıkıp arabaların park etmesine 3 kuruş için müsade edildi. Park değil... otopark oldu...